Ekolojik denge neden önemlidir ?

Sarp

New member
Ekolojik Denge Neden Önemlidir?

Bugün bu yazıyı yazarken, ekolojik denge meselesine dair bildiğimiz her şeyin bir hayli yetersiz olduğunu düşünüyorum. Çoğumuz ekolojiyi, “doğanın dengede olması” gibi basit bir kavram olarak algılıyoruz. Ama ekolojik dengeyi korumak, sadece doğanın değil, bizim de hayatta kalma stratejimizin temelidir. Ama işin gerçeği, insanların büyük kısmı doğanın bu dengeyi koruma gücünü, insanlık adına hak ettiğimiz bir tür ayrıcalık olarak görüyor. Oysa bu "hak"ın sadece, dünyadaki bütün diğer canlılarla eşit ve bütüncül bir yaklaşımı gerektirdiğini gözden kaçırıyoruz.

Ekolojik dengeyi savunmanın arkasındaki duruşun ne kadar sorunlu olduğunu tartışmak, hepimizin kafasında ekolojik ve çevre politikaları hakkında çok daha derin bir bakış açısı oluşturacaktır. Bu yazı da işte bu yüzden sadece bir bilgi aktarımından öte, ekolojik denge anlayışımızı sorgulamaya yönlendiren bir fırsat olacak.

Ekolojik Denge: Sadece Bir Terim Mi?

Ekolojik denge dediğimizde aklımıza, doğadaki her canlı ve unsurun birbirini tamamlayarak sürdürülebilir bir denge oluşturması gelir. Ancak bu, naif bir bakış açısıdır. Aslında ekolojik dengeyi, insanın yarattığı tahribat karşısında savunmak, çoğu zaman sadece lafla peynir gemisi yürütmek gibidir. İnsanların doğayı keşfettiği ve sınırsızca sömürdüğü bir dünyada, bu dengeyi korumak neredeyse imkansız hale gelmiştir. Doğayı “tartışmasız bir dengeye sahip” bir sistem olarak görmek, bir anlamda onun dinamiklerini, evrimsel süreçlerini ve zaman içinde değişen özelliklerini göz ardı etmek anlamına gelir.

Çevreyi korumak adına yapılan tartışmaların çoğu, insanın doğa ile uyumlu bir şekilde yaşayabileceği teması üzerinden şekilleniyor. Ama işin gerçeği, doğa insanla değil, sistemle uyumludur. İnsanların bu dengeyi oluşturmak için gereksiz bir mücadeleye girmesi, her şeyin daha karmaşık hale gelmesine yol açıyor. Peki, ekolojik dengeyi gerçekten korumak ne demek? Sadece doğanın canlanmasına yönelik hareketler mi? Yoksa bu koruma çabası aslında insanların çıkarlarını korumaktan başka bir şey mi?

İnsanlık ve Ekolojik Denge Arasındaki Çatışma

Burada hemen bir soru soralım: Ekolojik dengeyi savunurken, insanlığın ekonomik büyümesi ve teknolojik gelişimiyle çelişen bir durumda olmadığımızı nasıl savunabiliriz? Bize öğretilen şey şudur: Ekolojik dengeyi korumak, sadece doğal kaynakları korumakla ilgili değildir. Aynı zamanda insan yaşamını sürdürülebilir kılmayı hedefler. Ama bu hedefi benimsediğimizde, ekolojik dengeyi koruma çabamız hızla sanayi devrimi ve modern kapitalizm ile bir çelişki haline gelir. Kapitalizmin temel doğası, büyüme ve kar hedefleridir. Bu hedefler doğrultusunda sürekli olarak doğal kaynaklar tükenir, ekosistemler zarar görür. Bunu yaparken de insan yaşamına dair “sosyal adalet” gibi kritik konular geri planda kalır. İnsanlık, ekolojik dengeyi kendi varoluşsal çıkarlarına göre yeniden şekillendirmekte ısrar ederken, doğal dengeyi sağlamak oldukça zorlaşır.

Öyleyse soralım: Ekolojik dengeyi korumak sadece doğal kaynakları korumakla mı ilgilidir, yoksa insanların bu dengeyi bir biçimde kendi çıkarlarına hizmet eden bir sistem olarak dönüştürmesinin bedeli eninde sonunda doğada en çok tahribat yaratan unsurların başında mı gelir?

Erkeklerin Stratejik ve Kadınların Empatik Yaklaşımı: Farklı Perspektifler

Erkeklerin çoğunlukla stratejik ve problem çözme odaklı bir bakış açısına sahip oldukları, kadınların ise daha çok empatik ve insan odaklı düşündükleri doğru bir genelleme olabilir. Erkekler, çoğu zaman doğayı denetleyip, onun kaynaklarını kontrol etmeye yönelik bir düşünce tarzına sahipken, kadınlar doğanın dengesini bozmamak gerektiğini vurgulayan, daha insancıl ve duygusal bir yaklaşım sergileyebilirler. Ancak bu iki bakış açısının da ekolojik denge üzerinde bazı zayıf noktaları bulunuyor.

Erkeklerin stratejik yaklaşımı, doğanın kontrol edilmesi gerektiği fikrini pekiştirebilir. Bu, insanın doğayı hâkimiyet altına alarak sürdürülebilirlik sağlaması gerektiğini savunan yaklaşımı yansıtır. Fakat burada unutulmaması gereken bir şey var: Bu strateji, çoğu zaman doğanın kendine ait döngülerine zarar verir. İnsanlığın doğaya üstün olduğunu varsaymak, bu dengeyi bozar.

Kadınların empatik yaklaşımı ise doğayı koruma isteğiyle gelirken, bazen gereğinden fazla duygusal bir bakış açısı geliştirebilir. Empatik olmak, doğal kaynakları koruma adına mücadeleyi güçlendirebilir, ancak aynı zamanda insana dair temel sorunları görmezden gelmeye de yol açabilir. Her iki bakış açısının birbirini tamamlaması gerektiği söylenebilir: Erkeklerin stratejileri doğayı yönetmek üzerine yoğunlaşırken, kadınların empatik bakış açıları, doğanın dinamiklerini daha iyi anlama ve bunları sürdürülebilir bir şekilde koruma amacını güdebilir.

Sonuç: Gerçekten Ekolojik Dengeyi Koruyabilir Miyiz?

Sonuç olarak, ekolojik dengeyi koruma kavramı, yalnızca doğal kaynakları korumaktan öte, insanlığın çıkarlarının da göz önünde bulundurulduğu bir sorumluluk meselesidir. Doğanın insan tarafından denetlenmeye çalışılması, asla doğal dengeyi savunmaz. İnsanlar, doğal dengeyi koruma adına hareket ettiklerinde, bizzat kendi varoluşlarını tehlikeye atan bir mantığı takip ediyor olabilirler.

Şimdi bir soru soralım: Ekolojik dengeyi gerçekten koruyabilir miyiz, yoksa insanlık olarak bu dengeyi sağlamak, doğanın her halükarda yok olacağı bir süreci hızlandırıyor mu?

Her bakımdan tartışmaya açılacak, derinlemesine analiz edilmesi gereken bir konu. Ekolojik dengeyi savunurken, ideallerle pratik arasındaki uçurumun ne kadar büyük olduğunu unutmamalıyız.