Efe
New member
Tecennun Ne Demek? – Aklın Sınırında Bir Sevda Hikâyesi
Selam dostlar,
Bugün size biraz yüreğime dokunan bir hikâyeyi anlatmak istiyorum. Belki hepimizin içinde bir yerlerde yaşadığımız, ama adını tam koyamadığımız bir hâlden bahsedeceğim: Tecennun.
Kulağa eski bir kelime gibi geliyor, değil mi? Oysa anlamı öyle taze, öyle canlı ki… Tecennun, delilik demek; ama öyle sıradan bir delilik değil. Aşkla, özlemle, inançla karışmış bir hâl… Bir insanın aklını değil, kalbini kaybetmesi gibi. İşte size, bir “tecennun” hikâyesi.
---
Bir Adamın Sessizliği
Mehmet, kırkına yaklaşmış, her şeyi planlı yaşayan bir adamdı. Saatini, adımlarını, kelimelerini bile ölçerek konuşurdu. Her sabah aynı kahveden, aynı oranda şekerli çayını alır; her akşam aynı koltuğa oturup haberleri izlerdi. Hayat onun için bir denklem gibiydi; her şeyin bir nedeni, bir sonucu olmalıydı.
Ama o sabah… O sabah her şey değişti.
Bir parkta, tesadüfen, Zeynep’le karşılaştı. Zeynep onun zıddıydı: renkli, dağınık, duygusal. Rüzgârın yönünü değiştirdiğinde bile hisseder, “Bak, doğa konuşuyor,” derdi.
Mehmet içinse doğa sadece hava raporuydu. Ama o gün, ilk kez bir rapor değil, bir kalp sesi duydu.
---
Aklın Karşısında Kalp
Zeynep, Mehmet’le konuşurken her kelimesini hissediyordu. Gözlerindeki düzen, içindeki karmaşayı belli ediyordu.
“Hiç âşık oldun mu?” diye sordu Zeynep bir gün.
Mehmet sustu. Çünkü aşk onun hayat planında yer almayan bir başlıktı.
“Ben,” dedi Zeynep, “birine delicesine âşık olmuştum. Bazen deliliğin içinde bile bir düzen vardır. Biz ona tecennun deriz.”
Mehmet, o kelimeyi ilk kez duydu. “Tecennun?” diye sordu.
“Evet,” dedi Zeynep, “Sevdiğin için aklını kaybetme hâli. Ama kötü anlamda değil. Bazen insanın aklı yetmez sevmeye, o zaman kalp devralır.”
O cümle Mehmet’in içini titretti. Çünkü ilk kez bir şey, hesapla değil, hisle anlam kazanmıştı.
---
Erkek Mantığıyla Kadın Kalbi
Zeynep duygularıyla yaşıyordu.
Bir sabah, kahvesini döküp kahkaha atabilir; ertesi gün bir şarkının sözüyle ağlayabilirdi.
Mehmet içinse bunlar zayıflıktı. Ama onu tanıdıkça fark etti: Zeynep’in dağınıklığı, aslında ruhunun özgürlüğüydü.
Bir gün Mehmet, elinde çiçekle geldi.
“Niye aldın?” diye sordu Zeynep gülerek.
Mehmet ciddi bir yüzle cevapladı: “Çünkü istatistiklere göre kadınlar çiçek alınca mutlu olur.”
Zeynep kahkaha attı. “Mehmet, senin problemin bu. Hep sonuç arıyorsun. Oysa bazen sadece hissetmek yeter.”
O an Mehmet’in içinde bir şey kırıldı. Çünkü haklıydı. O hep planlamış, ama hiç yaşamamıştı.
Ve belki de o andan sonra başladı onun tecennun hâli.
---
Tecennun: Aklın Aşk Karşısında Eğilmesi
Zeynep, bir süre sonra şehirden ayrıldı. “Biraz kendimi bulmam lazım,” dedi.
Mehmet, ilk kez ne yapacağını bilemedi.
Ne plan, ne mantık işe yaradı.
Sadece bekledi.
Günler geçti, haftalar… Mehmet’in evinde çay soğudu, televizyon sustu.
Bir gün aynaya baktı; gözleri yorgundu ama içinde ilk kez bir anlam vardı.
“Ben aklımı mı kaybediyorum?” dedi kendi kendine.
Hayır. O sadece kalbini buluyordu.
İşte o an, tecennun tam da buydu.
Zeynep yokken, Mehmet her sabah onun sesini duyar gibi oluyordu.
Kahvesine şeker atarken onun kahkahası, pencereden giren rüzgârda onun kokusu vardı.
Delilik gibi görünüyordu ama Mehmet için bu, hayatın en gerçek hâliydi.
Aşk, aklı devre dışı bıraktığında, insan kendini buluyordu.
---
Bir Kadının Empatisi, Bir Erkeğin Farkındalığı
Aylar sonra Zeynep döndü.
Bir kafede oturup konuşmaya başladılar.
Mehmet’in gözleri artık farklıydı. Derin, dingin ve kabullenici.
“Artık anlıyorum,” dedi Mehmet, “Tecennun delirmek değilmiş. Sadece hesap yapmadan sevmekmiş.”
Zeynep gülümsedi. “Evet. Her şeyin nedeni yoktur. Bazen sadece inanırsın. Bir melodiye, bir insana, bir duygunun varlığına...”
O gün, aralarındaki farklar bitmedi, ama anlam kazandı.
Zeynep’in duygusallığıyla Mehmet’in stratejisi birbirini tamamladı.
Çünkü her tecennun hâlinde, biraz delilik, biraz bilgelik vardır.
---
Forumdaşlar, Sizin de Tecennununuz Var mı?
Bazen birini seversin ama anlatamazsın.
Mantığın “yapma” der, kalbin “susma” der.
O çelişki, o kararsızlık… işte orada başlar tecennun.
Birini aklınla değil de kalbinle aramak, onu unutmaya çalışırken bile dua etmek…
Bu delilik değildir, bu insan olmaktır.
Belki siz de yaşadınız:
Bir mesaj beklerken saate bakmayı unutmak, bir ismi duyunca kalbinin hızlanması, “Artık bitti” dediğinde bile içten içe onu düşünmek…
Evet dostlar, hepimiz biraz tecennun hâlindeyiz.
---
Son Söz
Tecennun, aşkın en saf hâlidir.
Aklın çözemediği, kalbin bildiği bir sırdır.
Bir erkek için bu, planlarının ötesine geçmektir.
Bir kadın içinse, hislerinin diline güvenmektir.
Ve belki de en güzel hikâyeler, bu iki dünyanın birleştiği yerde başlar.
O yüzden dostlar, bir gün biri için “delirdim” derseniz, korkmayın.
Belki de sonunda “aklınızı değil, kalbinizi bulmuşsunuzdur.”
---
Peki siz ne dersiniz forumdaşlar?
Hiç sizin de tecennun hâliniz oldu mu?
Birine delicesine bağlandığınız, mantığınızı susturup kalbinize bıraktığınız o anı paylaşır mısınız?
Belki hep birlikte, bu güzel deliliğin anlamını yeniden hatırlarız…
Selam dostlar,
Bugün size biraz yüreğime dokunan bir hikâyeyi anlatmak istiyorum. Belki hepimizin içinde bir yerlerde yaşadığımız, ama adını tam koyamadığımız bir hâlden bahsedeceğim: Tecennun.
Kulağa eski bir kelime gibi geliyor, değil mi? Oysa anlamı öyle taze, öyle canlı ki… Tecennun, delilik demek; ama öyle sıradan bir delilik değil. Aşkla, özlemle, inançla karışmış bir hâl… Bir insanın aklını değil, kalbini kaybetmesi gibi. İşte size, bir “tecennun” hikâyesi.
---
Bir Adamın Sessizliği
Mehmet, kırkına yaklaşmış, her şeyi planlı yaşayan bir adamdı. Saatini, adımlarını, kelimelerini bile ölçerek konuşurdu. Her sabah aynı kahveden, aynı oranda şekerli çayını alır; her akşam aynı koltuğa oturup haberleri izlerdi. Hayat onun için bir denklem gibiydi; her şeyin bir nedeni, bir sonucu olmalıydı.
Ama o sabah… O sabah her şey değişti.
Bir parkta, tesadüfen, Zeynep’le karşılaştı. Zeynep onun zıddıydı: renkli, dağınık, duygusal. Rüzgârın yönünü değiştirdiğinde bile hisseder, “Bak, doğa konuşuyor,” derdi.
Mehmet içinse doğa sadece hava raporuydu. Ama o gün, ilk kez bir rapor değil, bir kalp sesi duydu.
---
Aklın Karşısında Kalp
Zeynep, Mehmet’le konuşurken her kelimesini hissediyordu. Gözlerindeki düzen, içindeki karmaşayı belli ediyordu.
“Hiç âşık oldun mu?” diye sordu Zeynep bir gün.
Mehmet sustu. Çünkü aşk onun hayat planında yer almayan bir başlıktı.
“Ben,” dedi Zeynep, “birine delicesine âşık olmuştum. Bazen deliliğin içinde bile bir düzen vardır. Biz ona tecennun deriz.”
Mehmet, o kelimeyi ilk kez duydu. “Tecennun?” diye sordu.
“Evet,” dedi Zeynep, “Sevdiğin için aklını kaybetme hâli. Ama kötü anlamda değil. Bazen insanın aklı yetmez sevmeye, o zaman kalp devralır.”
O cümle Mehmet’in içini titretti. Çünkü ilk kez bir şey, hesapla değil, hisle anlam kazanmıştı.
---
Erkek Mantığıyla Kadın Kalbi
Zeynep duygularıyla yaşıyordu.
Bir sabah, kahvesini döküp kahkaha atabilir; ertesi gün bir şarkının sözüyle ağlayabilirdi.
Mehmet içinse bunlar zayıflıktı. Ama onu tanıdıkça fark etti: Zeynep’in dağınıklığı, aslında ruhunun özgürlüğüydü.
Bir gün Mehmet, elinde çiçekle geldi.
“Niye aldın?” diye sordu Zeynep gülerek.
Mehmet ciddi bir yüzle cevapladı: “Çünkü istatistiklere göre kadınlar çiçek alınca mutlu olur.”
Zeynep kahkaha attı. “Mehmet, senin problemin bu. Hep sonuç arıyorsun. Oysa bazen sadece hissetmek yeter.”
O an Mehmet’in içinde bir şey kırıldı. Çünkü haklıydı. O hep planlamış, ama hiç yaşamamıştı.
Ve belki de o andan sonra başladı onun tecennun hâli.
---
Tecennun: Aklın Aşk Karşısında Eğilmesi
Zeynep, bir süre sonra şehirden ayrıldı. “Biraz kendimi bulmam lazım,” dedi.
Mehmet, ilk kez ne yapacağını bilemedi.
Ne plan, ne mantık işe yaradı.
Sadece bekledi.
Günler geçti, haftalar… Mehmet’in evinde çay soğudu, televizyon sustu.
Bir gün aynaya baktı; gözleri yorgundu ama içinde ilk kez bir anlam vardı.
“Ben aklımı mı kaybediyorum?” dedi kendi kendine.
Hayır. O sadece kalbini buluyordu.
İşte o an, tecennun tam da buydu.
Zeynep yokken, Mehmet her sabah onun sesini duyar gibi oluyordu.
Kahvesine şeker atarken onun kahkahası, pencereden giren rüzgârda onun kokusu vardı.
Delilik gibi görünüyordu ama Mehmet için bu, hayatın en gerçek hâliydi.
Aşk, aklı devre dışı bıraktığında, insan kendini buluyordu.
---
Bir Kadının Empatisi, Bir Erkeğin Farkındalığı
Aylar sonra Zeynep döndü.
Bir kafede oturup konuşmaya başladılar.
Mehmet’in gözleri artık farklıydı. Derin, dingin ve kabullenici.
“Artık anlıyorum,” dedi Mehmet, “Tecennun delirmek değilmiş. Sadece hesap yapmadan sevmekmiş.”
Zeynep gülümsedi. “Evet. Her şeyin nedeni yoktur. Bazen sadece inanırsın. Bir melodiye, bir insana, bir duygunun varlığına...”
O gün, aralarındaki farklar bitmedi, ama anlam kazandı.
Zeynep’in duygusallığıyla Mehmet’in stratejisi birbirini tamamladı.
Çünkü her tecennun hâlinde, biraz delilik, biraz bilgelik vardır.
---
Forumdaşlar, Sizin de Tecennununuz Var mı?
Bazen birini seversin ama anlatamazsın.
Mantığın “yapma” der, kalbin “susma” der.
O çelişki, o kararsızlık… işte orada başlar tecennun.
Birini aklınla değil de kalbinle aramak, onu unutmaya çalışırken bile dua etmek…
Bu delilik değildir, bu insan olmaktır.
Belki siz de yaşadınız:
Bir mesaj beklerken saate bakmayı unutmak, bir ismi duyunca kalbinin hızlanması, “Artık bitti” dediğinde bile içten içe onu düşünmek…
Evet dostlar, hepimiz biraz tecennun hâlindeyiz.
---
Son Söz
Tecennun, aşkın en saf hâlidir.
Aklın çözemediği, kalbin bildiği bir sırdır.
Bir erkek için bu, planlarının ötesine geçmektir.
Bir kadın içinse, hislerinin diline güvenmektir.
Ve belki de en güzel hikâyeler, bu iki dünyanın birleştiği yerde başlar.
O yüzden dostlar, bir gün biri için “delirdim” derseniz, korkmayın.
Belki de sonunda “aklınızı değil, kalbinizi bulmuşsunuzdur.”
---
Peki siz ne dersiniz forumdaşlar?
Hiç sizin de tecennun hâliniz oldu mu?
Birine delicesine bağlandığınız, mantığınızı susturup kalbinize bıraktığınız o anı paylaşır mısınız?
Belki hep birlikte, bu güzel deliliğin anlamını yeniden hatırlarız…