Tiyatro dönemleri nelerdir ?

Koray

New member
Tiyatro Dönemleri: İnsanlığın Sahne Tozu ile Tanışma Serüveni

Selam sevgili forumdaşlar,

Bugün biraz kültürleneceğiz ama korkmayın, öyle sıkıcı tarih anlatımı falan yok! Kahvenizi alın, ayaklarınızı uzatın, çünkü bu başlıkta tiyatro tarihini anlatırken biraz güleceğiz, biraz düşüneceğiz, biraz da “ya biz zaten dramatik bir milletiz, sahneye ne gerek varmış!” diyeceğiz.

Hazırsanız, sahne sizin değil ama okuma sırası sizde!

1. Perde: Antik Yunan – Toga Giy, Trajedi Oyna

Her şey Antik Yunan’da başladı. Milattan önce 6. yüzyıl civarı… İnsanlar tanrılara şükretmek için şarap içiyor, keçi postu giyiyor, sonra da sahneye çıkıp “Aaah Dionysos!” diye bağırıyordu.

İşte tiyatronun ilk doğum sancısı burada atıldı.

Trajedilerde herkes ağlıyor, ama nedense kimse “neden bu kadar üzgünüz?” diye sormuyordu.

Kadınlar sahneye çıkamıyordu, erkekler hem erkek hem kadın rollerini oynuyordu.

Yani düşünün: sahnede Sakallı Kostas hem kraliçe hem de savaş kahramanı!

Erkekler “mantık ve stratejiyle” sahneyi domine ederken, kadın seyirciler arkadan fısıldıyordu:

— “O sahneye ben çıksam, kraliçe ağlamazdı; direkt çözüm bulurdu!”

O günlerden beri aslında değişen çok şey yok. Erkekler hâlâ “dramanın mantığını” arıyor, kadınlar ise “duygusunu” yaşıyor.

2. Perde: Roma – Toga Gitti, Gösteri Geldi

Roma, Yunan’dan aldı tiyatroyu, içine bol aksiyon, az duygu kattı.

Kısacası, “Hollywood Antik Çağı” gibi düşünün.

Murat tarzı erkekler o dönemi çok severdi:

— “Efekt olsun, gladyatör girsin, finalde biri kesin ölsün, yoksa ben tatmin olmam.”

Elif tarzı kadınlar ise şöyle derdi:

— “Ama karakterin iç dünyası işlenmemiş Murat!”

Murat cevap verirdi:

— “İç dünyayı geç Elif, dışarıda aslan var!”

Ve böylece tiyatro bir yandan sanattan uzaklaşıp şova dönüştü. Roma halkı için tiyatro, hem patlamalı hem kanlı olmalıydı.

Bugün hâlâ aksiyon filmlerine bayılan erkeklerin kökeni oraya dayanıyor olabilir…

3. Perde: Orta Çağ – Kilise Sahnede, Günahlar Sahne Arkasında

Tiyatro bu dönemde biraz “dini drama”ya döndü. Kilise dedi ki:

— “İnsanları eğlendiremeyiz ama eğitiriz!”

Sonuç? İnsanlar, gülmek için değil, günah çıkarmak için oyuna gitti.

Sahnede melekler, şeytanlar, mucizeler…

Ama perde kapanınca herkes kuliste dedikoduya devam ediyordu.

Erkekler o dönemde stratejik yaklaşıyordu:

— “Bu oyunu izleyelim, cennete bir bilet sayılır.”

Kadınlar ise empatiyle yaklaşıyordu:

— “Ben zaten şeytanı her gün evde görüyorum, sahnede izlememe gerek yok.”

Ve böylece tiyatro, insanlığın vicdan aynasına dönüştü.

Ama gülmeyi unuttu. Neyse ki birileri geldi, tiyatroyu yeniden güldürdü.

4. Perde: Rönesans – Shakespeare ve Duyguların Depremi

Sonra bir adam çıktı sahneye: William Shakespeare.

Bir yandan “Romeo ve Juliet” yazıyor, diğer yandan “Macbeth”te kıskançlıktan krallık yıkan adamlara ders veriyordu.

Erkek seyirciler Shakespeare oyunlarını izleyip kendi aralarında stratejik analiz yapıyordu:

— “Juliet babasına karşı stratejik davranmadı.”

Kadın seyirciler ise empatiyle gözyaşlarını siliyordu:

— “Ah Romeo… Aşkın bedeli çok ağır.”

Shakespeare sahnede sadece karakterleri değil, insanın tüm hallerini oynattı.

Ve en güzeli: Hem erkeklerin mantığına hem kadınların duygusuna hitap etti.

Belki de bu yüzden hâlâ onun sözleriyle konuşuyoruz:

“Dünya bir sahnedir, biz de oyuncular.”

(Bazılarımız ana karakter, bazılarımız figüran ama hepimiz aynı metnin içinde dolanıyoruz işte.)

5. Perde: Modern Dönem – Tiyatroya Wi-Fi Gelse

Geldik 20. yüzyıla… Artık sahnede her şey var: absürd, realist, epik, deneysel…

Ama seyirciler biraz değişti.

Murat gibi adamlar, oyunun başında “kaç perde bu ya?” diye soruyor.

Elif gibiler ise “karakterin içsel çatışması çok derin, izliyorum!” diyor.

Tiyatro salonuna girerken bile farklı stratejiler var:

— Murat: “En öne oturalım, hemen çıkalım.”

— Elif: “Ortaya oturalım, oyuncuların enerjisini hissedelim.”

Modern tiyatro, hem duygunun hem aklın sahnesi oldu.

Ama dürüst olalım, bazen o kadar “deneysel” ki, perde kapanınca herkes birbirine bakıyor:

— “Ne oldu şimdi?”

— “Sanırım kapitalizmi eleştirdi.”

— “Ben uzaylı sandım.”

Ama işte o karmaşa bile tiyatronun güzelliği.

Çünkü tiyatro, hepimiz gibi biraz karışık, biraz abartılı, biraz da komik.

6. Perde: Bizim Evdeki Tiyatro – Günlük Hayatın Sahnesi

Düşünün, aslında hepimiz oyuncuyuz.

Sabah işe geç kalan adam, metrobüste dram oynuyor.

Markette indirim gören teyze, trajediyle komedi arasında gidip geliyor.

Bir çift kavga ediyor, biri mantıkla yaklaşıyor, diğeri duyguyla.

Tiyatro dönemleri değişti ama roller hep aynı kaldı.

Murat hâlâ “çözüm odaklı” bir kahraman.

Elif hâlâ “empatik” bir başrol.

Ve biz, seyirci koltuğunda kahkahalarla onları izliyoruz.

Perde Kapanmadan Önce...

Forumdaşlar, sizce tiyatro sadece sahnede mi?

Yoksa WhatsApp grubunda, mutfakta, iş yerinde, hatta şu forumda bile bir “oyun” içinde değil miyiz?

Birimiz dramatik, birimiz stratejik, birimiz romantik…

Ama hepimiz aynı şeyin peşindeyiz: anlaşılmak, hissedilmek, alkış almak.

O yüzden gelin, bu başlık altında biraz gülelim.

Siz hangi tiyatro döneminde doğmak isterdiniz?

Antik Yunan’da mı maskeyle oynamak isterdiniz, yoksa Shakespeare’in sahnesinde aşkı yaşamak mı?

Yoksa modern dönemde, “ışıklar sönmeden telefonunu sessize almayı başaran” kahraman mı olmak isterdiniz?

Perde kapanıyor dostlar ama oyun bitmiyor…

Çünkü tiyatro yaşadığımız sürece devam ediyor.

Ve itiraf edin, hepimiz biraz sahnedeyiz.